Stigma (Damgalama) ile Mücadele Proje Yarışması Ödül Töreni
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi (BRSHH) olarak, özellikle şizofreni hastalarına yönelik ayrımcılığı hafifletmek için, hastanemizde çalışan ruh sağlığı profesyonelleri arasında düzenlediğimiz, ‘Stigma (Damgalama) ile Mücadele Proje Yarışması’ ödül törenine hoş geldiniz.
Yarışma ile hastanemizde çalışan psikiyatri profesyonellerinin mesleki birikimlerini bu konu üzerinde kullanmalarını teşvik etmeyi ve yaratıcılıklarını kullanarak orijinal fikirler bulmayı amaçladık. Ve amacımıza fazlasıyla ulaştık. Yarışmaya başvuran birbirinden güzel 28 proje, jüri üyelerimiz tarafından değerlendirildi. Bütün projeler kıymetli olmakla birlikte her yarışmanın doğal sonucu olarak dereceye giren projeler belirlendi. Yarışmayla ortaya çıkan projeler ve fikirlerle damgalamayla mücadele stratejileri geliştirerek, 2012 yılı içinde ulusal düzeyde bir kampanya yapmayı amaçlıyoruz.
Stigma kavramı ortaçağda suçlu kişilerin, suçluluğun göstergesi olarak kızgın demirle dağlanmaları uygulamasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
İnsanoğlu kendisini korkutan, hakkında bilgi sahibi olmadığı, anlamadığı, anlamlandıramadığı bir şeyle karşılaştığında sıklıkla onu kendisinden uzaklaştırıp yabancılaştırma eğilimindedir. Bu eğilimin hastalıklar üzerindeki yansımasının bir sonucu olarak baş edilemez gibi görünen hastalıklar damgalanmaktadır. Tarih boyunca veba, lepra, tüberküloz, günümüzde epilepsi, sifilis, AIDS gibi hastalıkların üzerindeki damga bu eğilimden kaynaklanmaktadır. Ancak damgalama süreci bir yandan “korkulan” hastalığı dışsallaştırmaya, uzaklaştırmaya aracılık ederken diğer yandan dışlamaya, ön yargılara, aşağılamaya ve ayrımcılığa mahkûm eder. Psikiyatrik hastalıklar damgalanma ve ayrımcılık açısından en fazla nasibini alan hastalık grubudur. Şizofreni başta olmak üzere ağır ruhsal hastalıklar da psikiyatrik hastalıklar içerisinde en fazla damgalanan hastalıklardır. Bunda hastalığın doğasının daha anlaşılmaz olması, hastalık seyrinin daha olumsuz olması, yakın zamanlara kadar tedavi imkânlarının kısıtlılığı ve hastalığın doğası nedeniyle bu hastaların toplum içinde var olma çabalarının olmayışı rol oynar. Bu kişiler, eğer şizofreni ve diğer ağır ruhsal hastalıklardan birisinin tanısı konmamış olsaydı kullanabilecekleri bazı haklardan, sırf bu teşhis yüzünden mahrum kalmaktadırlar. Eğitimleri aksamakta, iş bulmakta zorluk çekmekte ve sosyal izolasyona uğramaktadırlar. Özetle bu hastalar ve aileleri hastalığın kendisinden çok, damgalanma nedeniyle, hastalığın sonuçlarından muzdariptirler. AİDS ve Hepatit B gibi hastalıklardan muzdarip insanlardan farkları, örgütlü biçimde hakları için mücadele edemeyişleridir.
Kronik ruh hastalığı yüzünden damgalanmış kişiler çevresi tarafından aşağılanır ve sosyal bakımdan ilgi görmezler. Bunun bir sonucu olarak bireyin hak ve sorumlulukları elinden alınır veya azaltılır. Aşırı durumlarda kronik akıl hastası olarak damgalanmış bir kişi insan olarak bile kabul edilmez, ondan kaçınılır, toplum ile ilişkisi kesilir veya sürgün edilir. Alternatif durumlarda ise onlara acınır, korunur veya bir çocukmuş gibi davranılır.
Bir hastamız şöyle diyor:“Bizleri toplum tehlikeli ve sürekli yardıma muhtaç olarak algılıyor. Doğru ilaç almadığımızda 3 ayda, 6 ayda bir kafamız bulanıyor ama ilaçla iyi olduğumuz dönemlerde Somali’de aç çocuklara herkes kadar üzülüyoruz. İnsanlar bizimde onlara yardım etmek istediğimizi bilirlerse belki bizi aralarına alırlar.”
Bir başka hastamız ise:“Evde pazara ben giderdim. Fakat pazara gittiğim zaman (genellikle pazarda hep aynı pazarcılardan alışveriş yapardım) insanlar bana bir garip bakıyorlardı. Ne de olsa artık giyimim dış görünüşüm farklıydı. Ruhumda yaşanan gelişmeler dış görünüşüme de yansımıştı. Hatta bir keresinde benim giyimime bakan bir pazarcı ürününü satmak için bağırıyormuş gibi yaparak “DELİ” diye bağırdı. İşte o zaman benim için yıkım başlamıştı. Bir daha beni insanlarla iç içe yapan tek şey olan pazara gitmeyi de istemiyordum. Artık kendimi eve kapatmıştım. Beni tanımayan insanların oturduğu, şizofreni hastası olduğumu bilmedikleri eski mahallem dışında bir yerde yaşamak istiyorum. Çünkü ben bir daha birisinin bana “DELİ” diye bağırmasını istemiyorum.”
Hastalığın üzerindeki olumsuz damga sadece hasta kişiyi lekelememekte, onunla ilişkili her şeyi ve herkesi etkilemektedir. Günlük konuşmalarda kullanılan "akıl hastası", "ruh hastası" hemen her zaman muhatabını aşağılayan, küçük düşüren ifadeler olarak kullanılmakta, işlenen vahşi cinayetler, akıl almaz davranışlar hep “delilik” ile açıklanmakta ve çoğu zaman akıl hastalığıyla bir arada anılmaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu leke kötü bir miras olarak atasözlerimizde de yerini almış (ör: “Deli deliyi görünce değneğini saklar.”, “Deliyle çıkma yola, başına gelir türlü bela”) ve günümüze dek aktarılmıştır.
Ruhsal hastalıklar hakkında toplumun bakışının genel olarak olumsuz olması, daha çok bu kişileri tehlikeli olarak algılamaya bağlıdır.
Toplumun ruh sağlığına yönelik tutumunda medyanın önemli etkisi olduğu bilimsel araştırmalarla gösterilmiştir. Medyada yer alan görüntülerde ruh sağlığı ve şiddet arasında kuvvetli bir ilişki olduğu vurgusunun yapılması “suç işleyen şizofreni” hastası algısını oluşturmaktadır. Bununla mücadele yine büyük kitlelere ulaşan medya aracılığıyla olabilir
Araştırmalar göstermiştir ki toplumun ve özellikle anahtar kişilerin doğru bilgilendirilmesi, hastaların damgalanmasını ve buna bağlı ayrımcılığı hafifletmede en etkili yöntemdir. Bu nedenle eğitim programlarının planlanması, damgalamayla mücadele araştırma programlarının oluşturulması, hastaların tedavileri sırasında damgayla baş etme konusunda bilgilendirilmeleri gibi bir dizi çalışma yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Toplantımıza gösterdiğiniz ilgi için sizlere, yarışmanın tüm katılımcılarına, değerli jüri üyelerimize ve destekleri için Jahnssen İlaç’aen içten duygularla teşekkür ediyor hepinizi saygıyla selamlıyorum..
Doç. Dr. Erhan Kurt
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman
Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları EAH
Başhekimi